30 Temmuz 2019 Salı

Dr.

8 sene yaşadığım herşey bunun etrafında döndü.
Bitecek mi, yapabilecek miyim, olacak mı, olmayacak mı, yetersiz miyim, ne zaman bitecek, mümkün mü değil mi?
Her bırakmak istediğimde tutan birsürü şey oldu, yapamadım, bırakamadım.
Şimdi bakıyorum. İyi ki pes etmemişim. Kızlarımın bebekliklerini onlarla geçiremediğim için üzülüyordum. Aslında çok daha önemlisi varmış hep yanlarında olmaktan. Şimdi önemli olan onlara huzurlu bir aile ortamı sunabilmek için çok çalışmak. Herşeye yetemeyeceğimin farkına belki daha yeni varıyorum, yetebildiklerime şükretmeyi daha yeni öğreniyorum.
Çok şükür 8 sene geçti. Herşey bir arada bir yandan çok zor oldu bir yandan çok faydalı. Şimdi şu son 2 aylık zamanın kıymetini bilmeli öğrencilikte. Rahatlamanın tadına varmalı.Yeni gelen sıkıntılara daha kolay geçecek diyebilmeli.
Şükür

10 Temmuz 2019 Çarşamba

Alev alev

https://www.youtube.com/watch?v=17oEXqecau0


Hayal dünyam

Son iki yılda iki hayalim vardı, ikisi de imkansız olan.

Biri geçmişi geri getirmeye dayalı. Beni çok üzen içimi acıtan bir hayal. Yalnızlaştıkça daha çok düşündüğüm, daha çok özlediğim, en azına bile razı olabileceğim günleri tekrar tekrar yaşadım hayalimde. Sonra bunun imkansızlığına ikna ettim kendimi.

Başka hayal kurmaya başladım, geleceği toz pembe gösteren, ama farklı sıkıntıları doğurabilecek olduğundan emin olduğum bir dünya. Karşımda kendi hatasını da görebilen, gelişmeye, olgunlaşmaya açık, pişmanlık duyabilen, karşısındaki için de üzülebilen bir insan hayal ettim. Hayalimdekine çevirdim yüzümü. Sonra kimse mükemmel değil dedim kendime. Onun da kim bilir ne çekilmez yanları olacak. Hem kızlar nasıl etkilenecek, belki çok üzülecek, belki kabullenmeyecek hiç, belki ben mutsuz olacağım, kızları da daha çok sıkıntının içine sürükleyeceğim. Ve hayalimi bir güzelleştirip bir çirkinleştirdim. Sonra bir gün o hayalimdeki dünyanın tamamen imkansız olduğunu gördüm.

Başka biriyle birlikteyken eski sevgiliyi özlemekten korktum. Kalbiminde ikisinin birbirine karıştığını gördüm, kendimden utandım. Aynı şeyi o da yaşar mı? Anlaşılabilir bir durum mu bu? Sadece sevip sevilmek isterdim, keşke bu kadar zor olmasaydı dedim.

İçimde derin bir merak duygusu vardı, acaba ayrılan erkeklerin hepsi mi kötü? Neden ayrılıyorlar, ne öğreniyorlar ayrılıktan, ne hissediyorlar? Öğrenmek istedim, merak çok çekici geldi. Beni düşünmeye çekti. Öyle biri sevilebilir göründü bana.

Peki hayalini kurduğum kişinin beni seveceğini nerden bileceğim dedim sonra. Belki onun istediği ben değilim, belki aradığım kişi benimle aynı yollardan geçmiş biri olmayacak, belki beni hiç anlamayacak. Belki benim sevdiğim beni hiç sevmeyecek, gönlü başka birinde olacak, belki onun hayali farklı olacak, belki onun hayalindeki dünya benimkiyle uyuşmayacak, yine olmayacak. Belki aradığını bende bulacak kimse yoktur. Ya da hiç kimse vazgeçilmez değildir. Belki erkekler gerçekten kariyer sahibi kadından korkuyordur, hep korkutacağım insanları, hep yalnız kalacağım.

Bunca belirsizlik varken yine de hayal dünyasına dalmak o kadar anlamsız ki. Sonsuz sayıdaki ihtimalden yalnızca birinin olacağını zannedip kurguluyorsun. Ya da bir kaçının. Diğer ihtimalleri göz ardı ediyorsun. Belki sonsuz eksi on tanesi hakkında hiçbir fikrin yok. Anı yaşamak gerek, bazen hiç beceremiyorum. En kötü huyum, ihtimaller üzerinden hayal kurup bunlara odaklanmak.

Öğrenirim doğrusunu bir gün. Su akar yolunu bulur, değil mi?

Boşanmayı anlatmak

İstanbul'a gitmek istemiyorum diyordu kuzum, anlıyorum. Bıktı yol gidip gelmekten, ordayken annesini burdayken babasını özlemek çok zor onun için. Çok sızlanıyor öncesinde, şükür giderken sorun çıkarmıyor, özlemiş oluyor babasını, sarılıp el sallayıp gidiyor.
Konuşmak durumu açıklamak gerek her yeri geldiğinde.
Bu sefer çok net konuştum. "Bak kızım, kanunlar ve kurallar var, bunlar çocuklar hem anneleriyle hem babalarıyla yeterince vakit geçirebilsin diye konulmuş, biz de uymak zorundayız." dedim.
Cevabı hazırdı: "Ama başka çocuklar hem anneleriyle hem babalarıyla aynı anda vakit geçirebiliyorlar."
Tabi benim de, duygusal davranmadım, açıklayıcı olmaya çalıştım. "Evet ama baban İstanbul'da olduğu için ve biz ayrı yaşadığımız için bu bizim için mümkün değil" dedim.
Bir daha İstanbul'a gitmek istemiyorum demedi.
Ne düşündü, üzülmeye devam etti mi bilmiyorum.
Tekrar sorusu olacak, tekrar konuşacak muhtemelen.
Ama anladı sanırım.
Giderken de sızlanmadı.
Anlatmak gerek.

İki film

Nur Bilge Ceylan.

İki güzel film.

Kış Uykusu.

Ahlat Ağacı.

İnsanların kusurlarını çok güzel işliyor. İnsanlığın kusurlarını. Bir insanın kusuru ne kadar büyük olursa olsun affedebilmek mümkün. İnsanların duyguları var, herkesin. Haksız da olsa yaptıklarının sebepleri var. Gösteriyor. Hayat mükemmel değil, insanlar eksik, insanlar kusurlu, geçimsizlik de bunun bir parçası, imtihanlar da, bencillikler de. Gerçekçi, herşeyin farkında, hayatın farkında, gerçeğin farkında. Bu haliyle çok etkileyici.

İçimdeki herşey

Birşeylerin yükünü üstünden atmak güzel.

Başarmak güzel, insana çektiği bütün sıkıntıları unutturuyor, ya da en azından geride kaldı deyip önüne bakmasına yardım ediyor.

Yeni bir başlangıç yapmak güzel, heyacan verici.

Beklediğin günler için bir ışık yanması çok ümit verici. O hiç kendi düzenini kuramayacağını sandığın günler, 3 yıldır hatta 5 yıldır ordan oraya savrulmalar, hayal kırıklıkları, moral bozuklukları, depresyonlar, aldığın tüm darbeler, herşeye rağmen gülmeye çalıştığın günler ve ardından gelen ağlamalar, mutsuzum ve artık böyle olması gerekiyor diye ağladığın günler, sinir krizleri ve kendine bakım verme çabaları, yoklukta varlığı bulma çabaları, maddi sıkıntılar, manevi buhranlar, hasretler, iç acısı, pişmanlıklar, herşey ama herşey yaşandı ve geçti. En azından bir süreliğine.

Yeni iş. Yeni ortam. Mükemmel olmayacak. Çok çalışıp çok yorulacağım evimde huzurum bol olsun diye. Değeceğine inanmak istiyorum.

Mezuniyet. 8 yıl sonra. Tam kuzumun ilkokula başlamasından önce. Tam olması gerektiği zamanda. Ya da olabilecek en son iyi zamanda. O anaokulundan mezun oldu, ben doktoradan oluyorum, ard arda.

Taşınma. Eşya toplama, tez yazma, çocukların tam gün evden çıkması, yeni ev, yeni mahalle, yeni çevre, hepsi bir arada. Başka zaman olsa korkardım sanırım. Şimdi diyorum ki 1-2 ay içinde hepsi bitecek. Sıkıntılar yaşadım. Çocuklarla beraberken çalışmak zorunda kaldım. Bakacak kimsem olmadığı için çalışamadığım  zamanlar yaşadım. Hasta oldum ne bana ne çocuklarıma bakan oldu. Yalnız olmayı birileriyle birlikte olmaya tercih eder hale geldim. Hepsi çok ağır geçti. Çok derinden yaraladı. Sonuçta geçti. Yine geçecek.

Eski arkadaşlar. Artık sırf eski muhabbetler açılmasın diye görüşmek istemediğim ama bir yandan da özlediğim merak ettiğim insanlar. Uzun bir aradan sonra bir araya gelmek bir yandan güzel bir yandan da tedirgin edici. Eskiden tanıdığın insanlardan haber almak hem merakını gideriyor hem üzüyor. Boşananlar, boşanmış olup da tekrar evlenenler, çocuk sahibi olanlar, bir araya gelenler, görüşenler, uzak durmak istediğin ortamlar, uygunsuz durumlar, eski eşinin arkadaşları.

Yapamazsın deniler şeyleri yapabilecek olduğunu görmek, güç sahibi olmak, yürümek, hem de önünü görmeden, gidebileceğim yere kadar giderim deyip yürümek. Çalışan bekar bir ebeveyn olmak, en yakınların seni anlamazken, işini kolaylaştırmak için hiçbirşey yapmazken, kreşteki öğretmenden etüt merkezindeki müdüre, eski eşinin arkadaşından okuldaki arkadaşına, yeni patronundan eski hocana, komşundan tut eski dostlarına kadar herkesin sana kucak açması. Bir sürü şükür sebebi. Her türlüsünden iyi insanları görmek huzur bulmak, ama en başta kendi ayakları üzerinde durmaya kararlı olmak. Geceleri hissedilen yalnızlık, hayatında bir erkeğin olmamasının verdiği hayal kırıklığı, daha çok eksiklik duygusu, hastalandığında çaresizlikten ağladığın günler, insansızlığın verdiği acı, bir ümit bana da bir gönül düşer dediğin kapıların yüzüne kapanması, bir ümit benim de mutlu bir yuvam olur dediğin duyguların yokluğu, bir ümit düzelir dediğin geçmiştekinin hep aynı kalacak olması, kendini ve diğer ebeveyni tanımak, bir arada yapamayacağınızı iç sızısıyla kabullenmek, bir yandan da bir arada olamadığın için yanmak, eski güzel günleri hasretle anmak ve kaybettiğin için yas tutmak.

Aklına gelen düşüncelerden, hissettiğin gelip geçen ya da kalıcı olan duygulardan utanmak, kalbinden hem eski hatıralar hem de geleceğe dair hayaller geçerken ne yapacağını bilememek, sadece geçeceğine inanmaya çalışmak, kalbine başka bir sevgiyi almak istemek, bunun için belki erken belki imkansız demek, bir yandan da eski sevgiliyi dert edinmek, kendi eksikliklerine üzülmek, kendi hatalarını görmek, kendi nefsinden korkmak, nefsine uydu diye eleştirdiğin insanları anlamaya çalışmak, insanları ve kendini kabullenmeye çalışmak, affetmek ya da henüz affedememek yine de kendi yolunun yolcusu olmak.

Böyleyim. Sürekli yazmak, içimdeki herşeyi dökmek, rahatlamak istiyorum. Hasta olduğumda 1 gün de olsa nazlanabileceğim, üzüldüğümde başımı omzuna koyup ağlayabileceğim, gündüz çalışıp yorulup gece olunca yanında varlığıyla dinlenebileceğim bir insanım olsun istiyorum. Eskiden bu sadece evlilikle mümkün görünürdü. Şimdi acaba bir ev arkadaşım ya da komşum, dostum, yoldaşım olur mu diye bakıyorum. Nedense evlilik için dua edemiyorum, ne eski evliliğimin düzelmesi için ne de yeni bir aşkım olması için. Tahammülüm yok ki, nasıl taşıyayım, isteyemiyorum. Kalbim aşk istiyor ama evimde huzursuzluksa bedeli olmamalı diyorum.

Herşey bir arada içimde, bir yandan sabırsızım, bir yandan gerçekçi, bir yandan telaşlı, bir yandan meraklı, bir mutluluk ve şükür var, bir sebebim var ümit etmek için, hem de olabilecek tüm olumlu ve olumsuz şeylere karşı bir farkındalık, içim çok dolu, herşeyi döksem rahatlayacakmışım gibi geliyor, konuşup anlatmak istiyorum birine, utanmadan içimdeki herşeyi söyleyebileceğim kimsem yok. İçimdeki herşey, insanlık hali, biliyorum.