6 Eylül 2020 Pazar

Suskunluk

Ne duvarlar örmüşüm kendime. Suskunlugumun ardına saklanıp kendi içimde neler yaşamışım. Simdi ne zaman çok ağır gelen bir olay yaşasam, susuyorum. Saklanıyorum o eski duvarların ardına. Içimden bir ses konuş diyor ama güvenebileceğim birini bulamıyorum. Var mı öyle biri?

4 Eylül 2020 Cuma

Çocuk bakıcısı ve yazmak

 Pandemi sürecinin bana en büyük katkısı eve bir yardımcının girmesi oldu. Evde zaman planlama yeteneğim berbat. Öyle olunca zaten kısıtlı olan evde kaldığım vakitte evi çekip çevirmek, daha doğrusu çekip çevirememek eziyet haline dönüşmüştü. Yemeğe koş, temizliğe koş, ödeve koş, oyuna koş, banyoya koş, derleyip toplamaya koş, alışverişe, sanayiye, herşeye koş ve sonuç hep birşeyler eksik. 

Şimdi eve gelince yemeğim yapılmış, toplanmış, temizlenmiş oluyor. Halsizsem, yorgunsam, ağrılarım varsa hayat felç olmuyor. Sağlıklıysam bir türlü fırsat bulamadığım o işlere vakit ayırabiliyorum. Sökükler dikilecek mesela, arada bir de olsa ütü yapılacak, dolaplar düzenlenecek, belki biraz uzanıp yatılabilecek. Acaba duvarları kendim boyasam mı diye de düşünüyorum. Yavaş yavaş acele etmeden. Vakit buldukça. Belki önümüzdeki yaza yapabilirim, neden olmasın? Bir gün sahil parkına gitsem ne olur ki, göl havası almış, suyu dinlemiş, nefes almış olurum. Çocuklar yokken de bisiklet turu yaparım gölün etrafında. 

Uzun zamandır ertelediğim o kitap bölümleri yazılacak, biraz sosyal medyaya, biraz da akademik makale okumaya vakit ayrılacak. Yazamamıştım, ya ev işleri kalıyordu ya ben yorgunluktan bitap düşüyordum, her iki durumda da kitleniyordum. Sonuç: yazamıyordum. Beraberinde gelen suçluluk, beceriksizlik, bilumum hisler. Baktım içime, neler oluyor? Doktora makalemi ilk hazırladığımda 1 haftam vardı göndermek için ve o bir hafta çocuklar tepemde yazdım. Delice öksürüyordum, ciğerlerim parçalanacak ve kalbim ağrıyacak, hatta kusacak kadar çok. Zatürre imiş. Kimse ilgilenmedi ve ben sadece mecbur olduğumu düşünerek yazdım. Büyük bir yükü üstümde atar gibi. Mecburen. Ondan öncesinde freelancer olmayı denedim, yine 40 derece ateş, çocuklar tepemde, ilgilenen kimse yok ve zamanında yazamadım, sonra yine üstümden atar gibi yazdım. Bir daha denemedim. Pes ettim. Bu kitap bölümlerini de aynı şekilde yazmayı denedim, nefret ettim. Biraz geç gelip yazsam dedim eve, 2-3 gün geç geldim, çocuklar aç, ilgisiz perişan olmuş, lanet olsun dedim, yazmaktan vazgeçtim. Sonrasında tezimi yazmam, sunmam, düzeltmem ve mezun olmam gerekti. Sırf çocukları kreşe gönderebileyim de bakılsınlar diye o tez sürecine bir de taşınma yorgunluğu ekledim, üstüne bir de düz vites öğrendim. Mezun olayım da bir şekilde yazarım dedim, olmadı. Herşey olmaya çalışırken yazamadım. Bir kat daha soğudum yazmaktan Sonra artık hiçbirşey yazmak istemediğimi ve bunun için ileride akademik hayatı bir daha hiç düşünmemeyi bir seçenek olarak sundum kendime. 

İşte tam o sıralarda, eve yardımcı da geldi. Ve ben aydınlandım. Kendi içime baktım. Neler oluyor dedim? Yazmaya karşı direncin neden? Tabii ki bu yaşadıklarım yüzünden. Hep stres altında yazdım ve yazmaya çalışmak bende çok büyük gerginlikleri tetikledi. Geçen hafta, bu sefer, sadece keyif alarak, sadece bir paragraf yazacağım dedim kendime. Yetişemeyecekse zaten fazlasıyla geç kaldım. Varsın o kitabın yazarlarından olmayayım. Ama kendim için bir şey yapayım. Yazmayı keyifli hale getireyim. Ev işleri üstüme gelmeyince, aklımda bir bir eksikler sıralanmayınca, şöyle bir yarım saat oturabildim. Rahatladım. Önyargılarım azaldı yazmaya karşı, iyi veya kötü biraz yazmak iyi geldi. Kalktım, bir ara yarım saat daha otururum dedim. Ertesi gün de öyle yaptım. Hafta içi bazı günler bakamadım. Olsun dedim. Hiçbir şey dünyanın sonu değil. Yazarım, durur, ara veririm ve tekrar başlarım. Atıştırmalık gibi, keyif alarak, ufak ufak yazarım. 

Bu arada, neler oluyor diye sormama sebep de meditasyondu. Meditopia ve Deniz Bağan'a sonsuz teşekkürlerimle... Bir de evdeki yardımcım, çocuklarımın bakıcısı, ablası, teyzesi beni evde iş yapan tek yetişkin olmaktan azat eden, biri geçici süreli gelen ama bir solo anne olarak bana da arkadaş ve yoldaş olan, çok şükür kapısını çalabileceğim bir büyüğüm var dedirten, diğeriyle uzun yıllar birlikte olmayı ümit ettiğim, genç, dinamik, anlayışlı, dost, iki güzel kadına da... Unutmadan, kızı kızlarımın ablası olan, benim de her an muhtaç olduğum, karşı komşuma...